PRP NEDİR ?
Günümüzde PRP kullanımı giderek artmaktadır. Özellikle Estetik Dermatoloji’deki kullanım alanları her geçen gün genişlemektedir. Bunun sebebi doğal olması; hastanın kendi kanından elde edilen en değerli kısmı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu altın değerindeki sıvı; proteinler; sitokinler ve büyüme faktörleri dediğimiz cok değerli maddelerle yüklüdür. Hastanın kanı alındıktan ve alınan kan belli bir hızda sentrifüj edildikten sonra ihityaç olan bölgelere enjekte edilmektedir. Doku onarımı ve canlandırma konusunda cok teknik bir yöntemdir ve cilt yenileme ve yaşlanma karşıtı olarak dermatologlar tarafından güvenle kullanılmaktadır.
İyileşmeyen kronik yaralar, alopesi dediğimiz saç kayıpları, erkek tipi saç dökülmesi, saç incelmesi, saç ekimi öncesi ve sonrası, yara ve yanık izleri , ala hastalığı ,cilt çatlakları, sivilce izleri ve lekeleri, cilt canlandırma ve yaşlanma karşıtı tedavi olarak kullanılmaktadır.
RADYOFREKANS NEDİR?
Laser kullandığımızda ışık enerjisi ile doku tamiri yaparken, radyo dalgaları ile elektrik enerjisini ısıya çevirerek kolajen yapımını uyarıyoruz. Epidermis tabakası ile işimiz olmadığı için, leke ve işlem sonrası bir yara bakımı sözkonusu olmadan , bir öğlen arasında bu tedaviyi uygulayabiliyoruz. Bildiğimiz radyo dalgaları doku ile karşılaşınca doku ısınıyor ve bunu kontrollü bir şekilde derinlik ayarı yaparak verdiğimiz için, hersey hekimin kontrolü altında oluyor. Yüzdeki kırışıklar, göz çevresindeki kaz ayakları, glabellar bölge, alın çizgilerinin tedavisinde, kaş kaldırma, boyun ve çene toparlamada birkaç seansla oldukça iyi sonuç verir. En sık gördüğümüz yan etkiler, hafif bir kızarıklık ve şişliktir. Bu yöntemi saç dökülmesi, yüz ve boyun sarkmalari, ellerdeki sarkmalar, akne izleri, cilt çatlakları , sellülit ve lokal yağ fazlalıklarının tedavisinde, gene son yıllarda koltukaltı terlemesi, cilt tümörleri, akne rozase ; su çiçeği hastalığının izlerinde kullanıldığını gösteren yayınlar çıkmaktadır.
Radyofrekans tedavisini PRP ,botoks, dolgu, lazer, fokuslu ultrason ve IPL tedavileri ile birlikte kullanabilmekteyiz. Gebe ve süt verenlerde, kalp pili olanlarda, kanama uzatan ilaç kullananlarda, kolajen doku hastalığının aktif döneminde, keloid hastalarında ve uygulanan bölgede aktif egzema ve enfeksiyonu olanlarda kullanılması fayda yerine zarar vermektedir.
CİLT VE SU
Deri vücudumuzun en büyük organıdır ve ağırlığımızın 2/3 ü sudur .Dünyamzın da % 80’ i sudan oluşmaktadır. Dolayısıyle; su ve sağlık birbirine cok bağlıdır. Her kişinin en az günde 1.5 -2 lt su içmesi gerekirken bu durum genellikle aksatılmaktadır. Bu ihtiyaç yaşa, cinsiyete, sıcaklığa ve aktiviteye göre değişkenlik gösterir.
Derinin en üst tabakası olan epidermis tabakası, dietle içtiğimiz su sayesinde elastikiyetini, yumuşaklığını ve nemliliğini korumaya çalışır. Alttaki dermis tabakası ise suyu depolayan, hapseden bir alan görevi görür. Cildimizin bariyer fonksiyonunun bozulduğu hastalıklarda cildimizden su kaybı artmaktadır. Atopik dermatit, Sedef Hastalığı, Kontakt Dermatit ve Akne gibi hastalıklarda cildin nem tutma mekanizması bozulmuştur. Bu sorun yaşlı ciltlerde daha da önem kazanmaktadır.
Kuru ciltte egzema oluşması daha kolay olmaktadır ve yaşlılarda bu durum sıkça görülmektedir. Bu tarz hastalıklarla mücadelede cildin sabun haricinde sindetlerle yıkanması ve sonrasında da su tutucu nemlendiricilerle bakım yapılması gerekmektedir.
Günümüzde PRP kullanımı giderek artmaktadır. Özellikle Estetik Dermatoloji’deki kullanım alanları her geçen gün genişlemektedir. Bunun sebebi doğal olması; hastanın kendi kanından elde edilen en değerli kısmı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu altın değerindeki sıvı; proteinler; sitokinler ve büyüme faktörleri dediğimiz cok değerli maddelerle yüklüdür. Hastanın kanı alındıktan ve alınan kan belli bir hızda sentrifüj edildikten sonra ihityaç olan bölgelere enjekte edilmektedir. Doku onarımı ve canlandırma konusunda cok teknik bir yöntemdir ve cilt yenileme ve yaşlanma karşıtı olarak dermatologlar tarafından güvenle kullanılmaktadır.
İyileşmeyen kronik yaralar, alopesi dediğimiz saç kayıpları, erkek tipi saç dökülmesi, saç incelmesi, saç ekimi öncesi ve sonrası, yara ve yanık izleri , ala hastalığı ,cilt çatlakları, sivilce izleri ve lekeleri, cilt canlandırma ve yaşlanma karşıtı tedavi olarak kullanılmaktadır.
RADYOFREKANS NEDİR?
Laser kullandığımızda ışık enerjisi ile doku tamiri yaparken, radyo dalgaları ile elektrik enerjisini ısıya çevirerek kolajen yapımını uyarıyoruz. Epidermis tabakası ile işimiz olmadığı için, leke ve işlem sonrası bir yara bakımı sözkonusu olmadan , bir öğlen arasında bu tedaviyi uygulayabiliyoruz. Bildiğimiz radyo dalgaları doku ile karşılaşınca doku ısınıyor ve bunu kontrollü bir şekilde derinlik ayarı yaparak verdiğimiz için, hersey hekimin kontrolü altında oluyor. Yüzdeki kırışıklar, göz çevresindeki kaz ayakları, glabellar bölge, alın çizgilerinin tedavisinde, kaş kaldırma, boyun ve çene toparlamada birkaç seansla oldukça iyi sonuç verir. En sık gördüğümüz yan etkiler, hafif bir kızarıklık ve şişliktir. Bu yöntemi saç dökülmesi, yüz ve boyun sarkmalari, ellerdeki sarkmalar, akne izleri, cilt çatlakları , sellülit ve lokal yağ fazlalıklarının tedavisinde, gene son yıllarda koltukaltı terlemesi, cilt tümörleri, akne rozase ; su çiçeği hastalığının izlerinde kullanıldığını gösteren yayınlar çıkmaktadır.
Radyofrekans tedavisini PRP ,botoks, dolgu, lazer, fokuslu ultrason ve IPL tedavileri ile birlikte kullanabilmekteyiz. Gebe ve süt verenlerde, kalp pili olanlarda, kanama uzatan ilaç kullananlarda, kolajen doku hastalığının aktif döneminde, keloid hastalarında ve uygulanan bölgede aktif egzema ve enfeksiyonu olanlarda kullanılması fayda yerine zarar vermektedir.
CİLT VE SU
Deri vücudumuzun en büyük organıdır ve ağırlığımızın 2/3 ü sudur .Dünyamzın da % 80’ i sudan oluşmaktadır. Dolayısıyle; su ve sağlık birbirine cok bağlıdır. Her kişinin en az günde 1.5 -2 lt su içmesi gerekirken bu durum genellikle aksatılmaktadır. Bu ihtiyaç yaşa, cinsiyete, sıcaklığa ve aktiviteye göre değişkenlik gösterir.
Derinin en üst tabakası olan epidermis tabakası, dietle içtiğimiz su sayesinde elastikiyetini, yumuşaklığını ve nemliliğini korumaya çalışır. Alttaki dermis tabakası ise suyu depolayan, hapseden bir alan görevi görür. Cildimizin bariyer fonksiyonunun bozulduğu hastalıklarda cildimizden su kaybı artmaktadır. Atopik dermatit, Sedef Hastalığı, Kontakt Dermatit ve Akne gibi hastalıklarda cildin nem tutma mekanizması bozulmuştur. Bu sorun yaşlı ciltlerde daha da önem kazanmaktadır.
Kuru ciltte egzema oluşması daha kolay olmaktadır ve yaşlılarda bu durum sıkça görülmektedir. Bu tarz hastalıklarla mücadelede cildin sabun haricinde sindetlerle yıkanması ve sonrasında da su tutucu nemlendiricilerle bakım yapılması gerekmektedir.
